Salih Kalyon, `Komedi Dükkanı` projesinde bir dönem yol arkadaşlığı yaptığı Tolga Çevik hakkında ilk kez konuştu.
22 09 2008 13:08
Salih Kalyon, `Komedi Dükkanı` projesinde bir dönem yol arkadaşlığı yaptığı Tolga Çevik hakkında ilk kez konuştu.
`Biz bir araya geldiğimizde ortada bir senaryo yoktu. Ortada hiçbir şey yoktu ki sözleşme, anlaşma yapalım. Ayrıca bizde söz anlaşmadır. Biz böyle gördük, böyle terbiye aldık. Kaldı ki, bu projede uzaktan konuşan arkadaşın, yani Fırat`ın da büyük katkısı vardır. `Şunu koyalım, bunu yapalım, şöyle olsun` diye üç kişi konuşa konuşa bu işi ortaya çıkardı. O yüzden fazla irdelemeye gerek yok. Atı alan da Üsküdar`ı geçti.`
26 Eylül`de vizyona girecek olan `Süper Ajan K-9` filminde, Amerikalı bir generali canlandıran tiyatro sanatçısı Salih Kalyon, Kelebek`le buluştu. Filmle ve canlandırdığı rolle ilgili bilgiler veren Kalyon, `Komedi Dükkanı` projesinde bir dönem yol arkadaşlığı yaptığı Tolga Çevik hakkında da çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Süper Ajan K-9 adlı filmden ve rolünüzden söz ederek başlayalım Salih Bey...
`Süper Ajans K-9` bir komedi filmi. Ben filmde Amerikalı bir generali canlandırıyorum. Resmi üniformalı bir generalim ama, yani askerlerimizin kafasına çuval geçiren sivillerden değil. Fakat bu generalin başka sapıklıkları var. Kısacası bu filmde, bu generalle dalga geçerek, biraz olsun çuval geçirme olaylarının intikamını alıyoruz. Bunlar tabii ki sadece filmlerde oluyor. Gerçekte dayak yiyoruz, filmlerde ise dayak atan oluyoruz. Bunları sanal dünyada yaşayarak avunuyoruz işte.
Rolünüzü çok sevmişsiniz...
- Evet, senaryoyu çok sevdim. Bir de bu film, her anlamda ilklerin filmi. Mesela yönetmenimizin ilk filmi, senaryo yazarımızın ilk senaryosu, yapımcımızın ilk işi. Gençlere destek olmak istedim.
Bu sizin kaçıncı filminiz?
- Sinemaya aşık büyüyen biriyim ama çok filmim yoktur...
Neden?
- Ben 1964 yılında Ankara Sanat Tiyatrosu`nda profesyonel oyunculuğa başladım. Yani 44 yıl önce. Tiyatro oyuncusu olarak İstanbul`a geldiğim zaman, sinema yapma aşkıyla hep setlere gider, uzaktan çalışmaları izlerdim. Her izlediğimde de halime şükredip, geri dönerdim. Setlere gittiğim zaman hayalini kurduğum sinemanın, o sinema olmadığını gördüm çünkü.
Nasıl yani?
- Anlatayım: Yeşilyurt`ta `Küçük Hanım`ın Şoförü` filmi çekiliyordu. Ben de uzaktan seyrediyorum. İki katlı apartmanın balkonundan patron bakıyor. Patron, rahmetli Avni Dilligil... Aşağıda bekleyen şoför ise Ayhan Işık. Ayhan Işık şoför ama üzerindeki elbise gıcır gıcır. Avni Dilligil patron ama üzerinde elbise eski, artık ütülenmekten, ütü yerleri parlıyor. Neyse patron balkondan bağırıyor: `Atın bunu dışarı!` İki tane koruma Ayhan Işık`ı tutup atmaya çalışırken, yönetmen `Çocuklar Ayhan Bey`i yormayın` diye bağırıyor. Şaşırdım kaldım! Oysa çocukları yoran Ayhan Işık. Ama yönetmen Ayhan Işık`a bağıramıyor. Sonra Belgin Doruk geldi. Kendi kendine oyununu yaptı. Sonradan öğreniyorum ki, Belgin Doruk`un kocası Özdemir Birsel`miş. Özdemir Bey de o filmin yapımcısıymış. Şimdi yönetmen patronunun eşine nasıl `Şöyle yap, bunu yap` diyebilir. O yıllarda bunları Ses Dergisi`ne `Kimi inandırıyordu bu sinemacılar?` diye yazmıştım. Tabii bir de sansür belası sinemayı perişan etti. Yapılan işlerin inandırıcılığını kaybettirdi. Ben de inandırıcılığı olmayan bir işte yer almak istemedim ve daha doyurucu işte yani tiyatroda var olmak istedim. Dolayısıyla beş ya da altı filmim vardır, o kadar.
Peki Salih Bey, biraz da `Komedi Dükkanı`ndan, Tolga Çevik`ten söz etmek istiyorum...
- Etmeyelim!
Biraz önce `Ortak bir iş yaparken `biz` demek önemlidir. Ne yazık ki, bu meslekte bunu kimse söylemiyor` dediniz. Tolga Çevik`le de yaşadığınız sanırım buydu... Yani ortak bir projeyi Tolga Bey sahiplendi ve ilişkiniz bitti.
- Evet, Tolga`Ben` dedi ve bitti...
`Komedi Dükkanı`nın fikir babası kimdir?
- `Komedi Dükkanı`nın TV8`deki çekimleri başlamadan 1,5 ay öncesinden bir araya geldik. Ne yapacağımız konusunda fikir alışverişi başladı. Düşünüldü, tartışıldı ve ortaya bu proje çıktı. Ve beş bölüm sonra jenerikte `Bu konsept Tolga Çevik`e aittir` diye bir yazıyla karşılaştım. Birlikte yapılan işe Tolga tek başına sahip çıkınca, ben de kendisine başarılar diledim.
Madem bu işte sizin de emeğiniz var, neden hakkınızı aramadınız?
- O saatten sonra bir şeylerin peşine düşmek bana yakışmazdı. Çünkü ben çok üzüldüm. Yapacak başka bir şey yoktu.
Nasıl olmaz, mutlaka vardır... Neyse, neden böyle bir şey yaptığını sormadınız mı Tolga Bey`e?
- Beş bölüm sonra `Konsept sahibi Tolga Çevik` yazısını görünce işime bir süre daha devam ettim. Sonra Tolga`ya `Neden böyle yaptın, neden jenerikte konsept sahibi olarak senin adın geçiyor?` dedim. O da bana `Ne yapalım abi, işi Sinan Çetin mi sahiplenseydi? O yüzden üstüme aldım` dedi. Bunun üzerine ben tutup da `Peki ben neciyim?` diye soramazdım. Bunu kendime yakıştıramazdım. Onun akıl etmesi gerekirdi.
TOLGA`YI SİNAN ÇETİN KONUSUNDA UYARDIM AMA O...
Bence bu konsepti ilk oluşturduğunuz zaman oturup yazılı bir anlaşma imzalamanız gerekirdi...
- Biz bir araya geldiğimizde ortada bir senaryo falan yoktu. Ortada hiçbir şey yoktu ki, sözleşme, anlaşma yapalım. Ayrıca bizde söz anlaşmadır. Biz böyle gördük, böyle terbiye aldık... Kaldı ki, bu projede uzaktan konuşan arkadaşın, yani Fırat`ın da büyük katkısı vardır. `Şunu koyalım, bunu yapalım, şöyle olsun` diye üç kişi konuşa konuşa bu işi ortaya çıkardı. Sonra boyut değişti. Çok irdelemeye gerek yok. Atı alan da Üsküdar`ı geçti.
Ama program TRT`ye geçince olay, `Ganimeti paylaşamadılar` durumuna geldi.
- Tabii bu da çok üzücü... Şimdi olayın o kısmında benimle hiç sözleşme imzalanmadı. Tolga, TRT`ye gidip konuşmuş, etmiş. Olay zaten `Bu iş Tolga`nın işidir, Salih de orada figüran bulunuyor` durumuna geldi. Hiç muhatap alınmadım. Yani Sinan Çetin`in hazırladığı sözleşmeyi Tolga Çevik imzalamış. Ben o sözleşmeyi imzalamadım.
Tolga Bey sizden habersiz Sinan Çetin`le mi anlaşma yaptı?
- Tolga, Sinan Çetin`le yani Plato Film`le bir anlaşma yapmış. Ve Plato Film`in yaptığı bu sözleşmede `Ben alırım, satarım, bu programı başka yerde kullanırım, reklamda da kullanırım, `Komedi Dükkanı`nı her yere satarım, her şekliyle kullanırım ve size artık bundan bir ödeme yapmam` gibi maddeler vardı. Bu resmen kölelik anlaşmasıydı. Bizim hiçbir hakkımız yoktu. Bu kardeşimiz uyanıklık yaparak bir şekilde işi üzerine geçirmişti. Bütün bunları Tolga`ya söyledim. Ben ona yardımcı olmaya çalıştım, o ise... Neyse boşverin...
Nasıl yardımcı olmaya çalıştınız?
- Sinan Çetin`in hazırladığı anlaşmayı gösterip, `Bak Tolga, bu adam her şeyi ile bu projeyi satın alıyor. Bu işin eser sahibi biziz, bu adam üstüne alıyor. Senin baban avukat, git bu sözleşmeyi ona göster, yanlış yapıyorsun` dedim. Gitti babasına gösterdi, beş bölüm sonra da jenerikte `Konsept sahibi Tolga Çevik`tir` diye yazı çıktı. Meğer biz arkadaşa fikir vermişiz. Bundan sonra ben hangi davanın peşine düşeceğim, ne davası? Bu bana yakışmaz. Bir iş severek yapılır. Bana fazla para verselerdi, aynı sevgiyle bu işi yapabilecek miydim, hayır... Bir sürü arkadaşım beni eleştiriyor, `Tam para kazanacağın zaman bu iş bırakılır mı? Duyguyla işi karıştırma, al paranı geç` diyorlar. Ama ben tiyatro yapıyorum ya! Ben duygularımla yaşıyorum. İşadamı ya da tüccar değilim ki. Her şey para değildir. Al işte, yapmıyorum da ne oldu? Öldüm mü, battım mı? O arkadaş da şimdi çok para kazanıyor, ne oldu, çok mu mutlu?
Yani Tolga Bey bir tüccar, işadamı gibi davrandı bu işte... Duygusal bakmadı...
- Tabii... Sinan Çetin gibi bir ağabeyi var, bir örneği var önünde yani. Benim örneğim onlar değil. Aslında bu gençlere de kızmıyorum. Biz ağabeyleri olarak bu çocuklara ne verdik ki karşılığını bekliyoruz? Onlar da doğal olarak etraflarında kimler varsa, onları örnek alıyorlar. Buna ihtiyaçları var çünkü...
Ben onun için
`Özal çocuğu`
diyorum
Tolga Bey`e `Özal çocuğu` dediniz. Biraz açalım mı?
Evet. öyle. Neden bunu dedim, çünkü rahmetli Turgut Özal topluma şunu öğretti: `Politikayla uğraşmayın, kafayı kullanın, kısa yoldan köşeyi dönün. Anayasayı bir kere delersen bir şey olmaz.` Bak delik açıldı, içeri daldılar. İşte ülke bu hale geldi.
Peki Tolga Bey`e hálá kırgın mısınız?
Hiç kırgın değilim...
Hiç konuştunuz mu?
Hiç konuşmadık da, karşılaşmadık da... Atı alan Üsküdar`ı geçmiştir, dava bitmiştir... Ben yine gençlerle güzel şeyler yapacağım. Bir takım projelerim var.
Aman bu kez gardınızı alın...
Bizde sözleşme, sözdür.
`Süper Ajan K-9` gişe yapar mı?
Biz çekerken çok eğlendik. Biz eğlendiysek, izleyici de mutlaka keyif alacaktır, bizim heyecanımız karşı tarafa da geçecektir. Türkiye`de ilk kez böylesine komik bir ajan filmi çekiliyor. Ve çok genç, başarılı komedyenlerimiz oynuyor. Ben filmin iyi iş yapacağına inanıyorum. Ama eleştiriler olacaktır mutlaka... Bu da benim çok umurumda değil açıkçası. `Recep İvedik`e çok yüklendiler. Yahu bu çocuk (Şahan Gökbakar) bir masal, bir hikaye anlatıyor. İnsanları eğlendirmek için yola çıkmış, bir maganda yaratmış. Toplumda böylesine maganda olan yüzlerce insan var. Niye bu çocuğa bu kadar çullandılar anlamıyorum ki? Bunun tek sebebi, başarıyı sevmeyen bir toplum olmamız. Genç bir çocuk şöhret oldu, para kazandı diye kuduruyorlar. `Bizim niye aklımıza gelmedi?`nin intikamını alıyorlar. Ben `Recep İvedik`i çok beğendim. İzlerken çok eğlendim, çok da güldüm. Madem bu kadar titizleniyor kendini entelektüel zanneden o köşe yazarları, neden Recep Tayyip Erdoğan ve Deniz Feneri meselesi ile bu kadar ilgilenmiyor! İşsiz, güçsüz sinemacılar, kalkıp genç insanlara laf atıyorlar. Ayıptır. Amaç iş olsun, gerisi boş...