Size Marie Claire dergisi ile yapılan bir röpartaj sunmak istiyorum.
m.c:marie claire
t.ç:tolga çevik
m.c:mesleğinizi nasıl tanımlıyorsunuz?tolga çevik sadece yaptığı işlerin bir bütünü mü?
t.ç:oyuncu ya da aktör;yaşı,beğenisi,siyasi görüşü kısacası rengi çok da belli olmayan kişi olmalıdır.en azından ben buna inanıyorum.hayata kattığımız projelerde izleyenin karşısındaki inandırıcılığınızı koruyabilmek için olabildiğince saf durmalısınız,yani sadece yaptığım filmlerden ve dizilerden ibaret değilim ama izleyenin bunlardan ibaret olduğumu düşünmesini istiyorum.ve bu kendi seçimim…
m.c:bu noktaya gelene kadar kendinizi ve oyunculuğunuzu geliştirmek adına neler yaptınız?
t.ç:iddialı olur mu bilemem ama çok iyi bir gözlemci olduğumu söyleyebilirim.mesleğimin ve hayatımın en hassas noktası; gözlem…eğer iyi bir oyuncuysam bunu yıllarca yaptığım gözleme borçluyum.her aktörün beğenerek izlediği oyuncular vardır benimde var elbette ama ilgimnç bir de yaklaşımım var.kendimi geliştirmek adına;beğenmediğim aktörleri izlemeye daha çok zaman ayırıyorum.zira,beğenmediklerimden yapılmaması gerekenlerle daha çok öğreniyorum.
m.c:sizin bir de yurtdışı maceranız var değil mi?
t.ç:amerikada okurken kelimenin tam anlamıyla sefalet yaşadım ama duygusal anlamda…
ben son derece evcimen bir adamım oradaki insanların arasındaki mesafe ve soğukluk benden çok şey aldı götürdü.fakat daha öncede belirttiğim gibi negatif unsurları kendi lehime çevirme metodu kullanırım hep.bu yanlızlığı ve sarsılmayı oyunculuğumu geliştirmek için kullandım yurtdışında sizi okula iyi oyuncu olduğunuz için almazlar, orada sizden iyi oyuncu olacağına inandıkları için okula alınırsınız.buradaki okullarla arasındaki en önemli fark budur ülkemizde okulu bitirince herkes aktör olduğundan emindir ama geldiğim yerde;işte şimdi iyi bir oyuncu adayısın diyorlardı.aksi halde kendinizi kandırmanız çok kolay.
m.c:vizontele ve organize işler gibi başarılı sinema filmlerine imza atmanıza rağmen şöhreti avrupa yakası ile yakaladığınız konuşuluyor…
t.ç:bilemiyorum…şöhret garip bir kavram! adolf hitlerde şöhretli bir adamdı hala öyle…benim arzum sevilen bir şöhret olmak ama kastettiğiniz,sokakta herkesin adınızı bilip selam vermesiyse evet çok ünlüyüm.her selam verenin sevecen duygular beslediğini hissettiğimde daha da mutlu bir ünlü oluyorum.
m.c:bu kadar tanınıyor olmak size neler hissettiriyor?
t.ç:muhteşem bir duygu…insanoğlunun en büyük duygusal problemi,bu koca dünyada nerede durduğunu tespit etmektir.insanlar arasındaki yerinizi bilmek,bulabilmek…herkesin sizi tanıması, selam verip tebessüm etmesi egonuz için bir ziyafettir.bu inkar edilemez bir gerçek ve ben bundan dolayı çok mutluyum.
m.c:hayatımın projesi dediginiz Komedi Dükkanın’na nasıl başladınız?
t.ç:inanır mısınız bir gecede…bir iki ya süren proje bulma çabasından sonra,bir gece ansızın Allah bana acıyıp kulagıma üfledi sanırım.çünkü gerçekten her şey bir anda ve art arda geldi aklıma….
m.c:çok genç yaşta alınan ödüller, başarılı sinema filmleri ve çok izlenen bir televizyon dizisine imza attınız. derken Komedi Dükkanı geldi.tüm bunlarla yan yana giden bir de evlilik ve iki çocuk var! bu kadar kısa bir zamana nasıl sıgdı bunlar?
t.ç:kısa dediginiz aslında 11 yıllık bir şüreç… yani başarılı bir şeyler üretmek için yeterli bir süre,sabır ve tecrübe içinde yeterli bir zamandilimi.hayat çok garip bir yarış.başlangıç tarihi var o kadar…sonrasında ne yapacagınız nasıl yapmanız gerektigi ile ilgili bie done yok.dolasıyla elinizi çabuk tutmanız gerekiyor. ben aklında güzel şeyler olan bir insanım ve bunları paylaşacak en dogru insanla;eşimle,kısa sürede tanıştıgım için çok şanslıyım.beni tamamlayan ve huzur veren bir eş ile de bizden daha güzel olan çocuklar dünyaya getirmek için daha fazla beklemek istemedik.
m.c:bu başarıya ulaşmanızda rol ounayan nelerdir?sizi destekleyenler oldu mu?
t.ç:birincisi kendime olan güvenim…ikincisi ise eşim.her ne olursa olsun hep yanımda ,hep realistve güçlüydü. ben de asla va sala inandıgım yoldan şaşmadım.
m.c:profesyonel olarak ilk sahneye çıktıgınzda neler hissettiniz?
t.ç:çoğu tiyatrocu gibi bir çocuk oyunuyla başladım.daha dogrusu çocuk oyunuyla para kazandım ilk olarak. çok garip bir duyguydu.o oyunda bir robotu canlandırıyordum ve her temsilde için için haykırıyordum;ben sadece bir robot degilim diye…
m.c:ilk ödüllü projeniz hangisiydi?
t.ç:ilk ödül amatör bir ödüldü aslında.1991 yılında liseler arası tiyatro festivalinda almıştım.profesyonel olarak Amerika’da 1995 yılında,Türkiye’deki ilk ödülüm ise küheylan adlı oyunla 1997 yılında almıştım
m.c:oyunculugunuzun yanı sıra fotoğraf çekmeyi de çok sevdiğinizi biliyorum. neleri kimleri fotoğraflıyorsunuz?
t.ç:sokakta olup biteni fotograflamayı çok seviyorum.bu anı nasıl yakaladın? dedirticek fotograflara bayılıyorum.özellikle de çocuklarımın hemen hemen her anını yakalamaya çalısıyorum.
m.c:hangi anlarda dinlendiginizi hissediyorsunuz?
t.ç
ğlumu ve kızımı uyuturken…ardından çocuklar uyurken eşimle bir kahve içebilmek dahi beni çok dinlendiriyor ama hem dinlenip hem düşünebilgin an bulaşık yıkadıgım andır. beni çok sakinleştiriyor.beni en çok yoran şey ise trafik.
m.c:özel hayatınızda;sahnedeki Tolga Çevikten farklı mısız??
t.ç:evde bu kadar komik misiniz? diye soruyorsanız,onu aslında eşime sormanız gerekir çünkü o benden daha da komiktir. ben evimde çok huzurluyum, evdeki o huzur zaten sahnedeki başarımın ana sebebi.
m.c:sabahları nasıl kalkarsınız?ter misiniz?
t.ç:ben erkenciyimdir ve uysndıgım anda hayata hemen adapte olurum.eğer çekim yok ise diğerleri uyanmadan hemen ev işlerine girişirim…hiç huysuz uyanmam.
m.c:günün hangi zaman dilimini daha çok seversiniz?
t.ç:geceden sabaha uzanan dilim favorim.herkes uyuyor ama ben hala ayaktayım duygusu beni çok enerjik kılıyor. düşünmek için de en sağlıklı zaman.
m.c:çocuklarınıza karşı hangi rollere bürünüyorsunuz?
t.ç:biz karı koca olarak,doğduklarından beri en ufak bi role dahi bürünmedik.hem aramızdaki farkı görsünler hem de aile ilişkilerimiz daha gerçekçi ve saglam olsun diye.zaten bizi sürekli gazetelerde ve televizyonlarda gördüklerinden dolay onlarla realist bir ilişki kurmak istedim.bizim yaşam tarzımız yetişkinler için bile zor. çocukların bu evreleri en hasarsız bir şekilde geçirmeleri bizim için çok önemli.
m.c:hayatınıza neler getirdi oyunculuktan sonra eş ve baba olmak?
t.ç:düzen va saygı… artık daha düzenli ve planlı adamım. saygı konusuysa;hem kendime olan saygım perçinlendi hem de çevremin bana ve aileme olan saygısı arttı.hayatta verdigim en dogru karar eşimle evlenmemdir.
m.c:asla vazgeçemeyeceginiz alşkanlıklarınız ya da zevkleriniz var mı?
t.ç:insanların tavırlarını gözlemlemek asla vazgeçemiyecegim bir alışkanlıgım.bu neredeyse bir saplantı halinde benim için.işim içinde son derce önemli.hava güzelse;çekimimde yoksa, eşim ve çocuklarımla yürüyüş yapmak da en büyük zevk benim için.
m.c:bu güne kadar sizi en çok neler şaşırttı?
t.ç:yaklaşık 15 yaşımdan beri hayatımı planlıyorum ve çok da şaşmadım planlarımda,o nedenle beni çok fazla şaşıtmaz olan biten…. ancak bir şey var ki, 8 ve ya 9 yaşındaydım duydugumda , ona çok şaşırmıştım. babam;hepimiz bir gün ölecegiz demişti. ben o ana kadar bunu aklıma dahi getirmemiştim.öleceklerini ve ölecegimi hiç düşünmemiştim.
m.c:dibe vurdugunuzu ya da buna benzer bir duyguya kapıldıgınızı hissetiginiz oldu mu hiç?
t.ç:Amerika da okurken 3. sınıfta bir gece yalnızlıktan az kalsın vazgeçecektim egitimimden. kimsem yoktu,ailemden çok uzaktaydım, arkadaşlarımın çoguylada papaz vaziyetteydim. evet;o gece dibe vurdugum hissi vardı bende. şükür atlatmışız.
m.c:sizi bu durumdan ne kurtardı?
t.ç:beni bu durumdan kurtaran galiba çok farkında olmadan, bugünlere olan inancımı korumam oldu sanırım.kendimden hiç şüphe etmedim.
alıntıdır